DÜŞÜNCE HARİTASI Yaşama başladığımız günden itibaren hem kendimizi hem de çevremizde ne varsa her şeyi anlamaya ve onlarla birlikte yaşamaya başlarız. Yıllar akıp giderken bazılarımız istediklerimize hayallerimize ulaşırken bazılarımız çerçevelerin içinde sıkışıp kalırız. Kimimiz mutlu kimimiz mutsuz, kimimiz başarılı kimimiz başarısız olarak kabulleniriz. Başarılı olanların hayat hikayelerini konuşuruz. Daha doğrusu çoğunlukla kendimizin dışındaki her şeye daha fazla zaman ayırıp adeta başkaların hayatlarını düşüncelerimizde yaşarız. Hep istediğimiz şartlar sağlansa her şeyi başarabileceğimizi hayal ederiz. İşin gerçeği başarabilenlerle aramızda sadece ince bir çizgi olduğunu fark etmeden kocaman bir ömrü tüketip gideriz. Bize tüm bu olanları sorgulatan, yaşamımızı şekillendiren organımız kendi beynimizdir. Kapladığı hacmi küçük ama ucu bucağı olmayan kapasitesi ile neler yapabileceğini hayal bile edemediğimiz, evrenin, yaratılışın sırlarını taşıyan mükemmel bir organa sahip olduğumuzu bilemeden geçip giden koca bir ömür. Bunu tersine çevirmeye ne dersiniz? DÜŞÜNME Düşünme ile ilgili söylenenlerin geçmişi, yüzlerce yıl öncelere dayanır. Düşünebilen insanlara özel bir ad bile vermişiz; “ düşünür”. Verdiğimiz ad, her şeyi bir hamlede gösteriyor. Düşünür ne yapar, düşünme işini. Madem ki düşünürler düşünebilir, o halde düşünür olmayanlar ne yapar ? İnsanoğlu, kendini fark etmeye başladığı andan itibaren düşünebilmeyi de öğrenmiştir. Esasında iki şey paralel gerçekleşmiştir. Beyin; evrimleştikçe, düşünebilmiş, düşündükçe evrimleşmiş. Düşüncenin gerçekleştiği tek organ, beyin. Biz çoğunlukla, üretenle değil, üretilenle ilgilenmişiz. Düşünceyi üreten beyin yerine, beynin ürettiği düşünce ile. Önceleri düşünen beyinlerin söylemleri, daha sonrada yazdıkları dikkatimizi çekmiş. Yazılanları, tartışmış, sınıflandırmış, kitap haline getirmiş, okullarda okutarak, nesilden nesle aktarmışız. 1800 yıllarından itibaren de beyin ile ilgilenmeye başlamışız. Normal olanları değil, normal olmayanları merak etmişiz. Çözüm için farklılaşma nedenlerini, tıp alanında incelemeye başlamışız. İlk veriler gelmeye başladığında, bunları tespit edenlerin adlarını vererek, bu bilgilerinde , kuşaktan kuşağa aktarmayı başarmışız. Şimdi ise, öğrenmenin verimini yükseltmek ve okul yıllarında yapılan öğretimin verimini artırmak için, beyni incelemeye tekrar başladık. Öğrenme ile ilgili çeşitli kuramlar içerisinde, “Beyin Temelli Öğrenme” de var. Tüm yapılanlar, düşünebilmenin, matematik gibi, fizik gibi, somut sembollerle gösterilen bir şey olduğunu kanıtlamaktır. Madem ki düşünme işi beyinde gerçekleşiyor, beynin neresinde, nasıl gerçekleşiyor? Bu konuda elde edilenler, oldukça ilginç. Her bulunan, bulunandan daha büyük bir bilinmeyeni de beraberinde getiriyor. Düşünmenin, doğumla beraber başladığını ve bunun çerçevesini, çocuğun fizyolojisi ve çevresinin çizdiğini kabul etmişiz. “Bir bilim adamı, kendisine teslim edilecek çocuklardan, bir kısmını doktor, bir kısmını öğretmen, bir kısmını katil, bir kısmını şu ve bu meslekten insanlar haline getirebileceğini iddia etmiştir.” Demek ki düşünebilme sınırlarını belirleyebilmek, yönlendirebilmek, değiştirebilmek, geliştirebilmek mümkün görülebilmekte. O halde düşünebilmek, dogmalara dayanmıyor. Bu, bir anlamda doğru. Ancak derinlere indikçe, hele hele beynin evrimini araştırdıkça karşımıza vücudunu yaşatmaya çalışan, bir yönetici organın binlerce yıllık öğrenmişlikleri kodladığını ve bir sonraki kuşağa aktararak devamlılığı sağladığını görebilmekteyiz. Dünyaya gelen her insan, öğrenmeye ve düşünmeye programlanmıştır. Bunun için, duyu organları, istihbarat ve haber alma örgütleri gibi sürekli aldıkları her uyarıyı beyne göndermektedir. Beyin, her gün açıktır ve 24 saat kayıt etmektedir. Sadece kayıt yapmakla kalmayıp, gereklilerin seçildiği, kalması gerekli olmayanların atıldığı,her bir ayrıntının değerlendirildiği, bazı bilgilerin birleştirildiği, bazılarının parçalandığı, ayrı ayrı değerlendirildiği bir merkezdir. Tüm bu olanların anlamı nedir? diye soracak olursanız, verilecek tek bir cevap vardır: O da bir sonraki kuşağa aktarılacak olanların tespit edilmesi ve düzenlenmesidir. Plan, vücudu yaşatabildiği kadar yaşatma ve bir sonraki kuşakta yaşama üzerine kurulduğundan, beynin yaşadığı beden ölümle değişmekte ancak doğum ile, beynin evriminde süreklilik sağlanmaktadır. O halde, evrimin devamı için, beyin düşünmeye kodlanmıştır. İstemesek de, beyin düşünecektir. Beynin düşünebilmesi, mükemmel düşünmesi anlamına gelmez. Sadece düşünmek anlamına gelir. Yani düşüncenin eksik, doğru, yanlış, hatalı, olması hiç önemli değildir. Talimat, düşünmenin sürekliliği üzerine verilmiştir. Düşünmeyi, yemek yapmaya benzetirsek, çok özellikli yemek için, malzemelerin çok ve kaliteli olması gerekir. Bu da yetmez; Mutfağın yeterli ve araç gereç yönünden, eksiksiz olması gerekir. Bu da yetmez, yapılacak yemek için, mükemmel bir yemek tarifinin olması gerekir. Bu da yetmez, bu işleri bilen iyi bir aşçı ve ekibin olması gerekir. Bu da yetmez, ekibin eşgüdümü ve takım ruhu olması gerekir. Bu böyle devam eder. İyi yemek yapmak, zincirleme bir iştir. "Beynin düşünmesi bir genetik program, iyi düşünmesi ise, zincirleme bir iştir. " Her insan, doğumdan hemen sonra, beyinde yer alan uyarılarla düşünebilmektedir. Düşüncenin bir haritası vardır ve her insanın düşünce haritası birbirinden farklıdır. Aynı yer, aynı zamanda, aynı yerden seyredilmiş olsa bile, her insan, gördüğünü bir kağıda resmederken farklı detaylarda yoğunlaşacak ve farklı resimler, farklı bakış açıları ortaya koyacaktır. Hatta ortak yaşanmış bir anının fotoğrafına bakıldığında bile, farklı şeyler hatırlanacaktır. O halde her insanın düşüncesi farklıdır, özeldir. Zaman zaman, çevremizdeki kişilerin, düşünemediği veya az düşündüğü gibi değerlendirmeleri duyarız. Çevremiz için yaptığımız düşünceli, düşüncesiz değerlendirmeleri, kişinin düşüncesinin, bizimle aynı paralellikte olup olmaması anlamındadır. Bu değerlendirmeler, daha önce verdiğimiz kesik koni örneğinde olduğu gibi, öğrenilenin boyutu ve boyut ekseninin farklılığı ile ilgilidir. Doğru iletişim kurmak istiyorsak, karşı tarafın kullandığı iletişim araçlarından, boyutsal eksenlerini fark edebilmeli uygun eksende iletişim kurmayı denemeliyiz.