Bilgi kişide bir değer oluşturmuyorsa bunun hiçbir değeri yoktur. Öğrenmeyi öğrenmedeki asıl amaç: kişinin kendini ve yeteneklerini tanıması, algı özelliklerini öğrenmesi, öğrenme prensiplerini bilmesi, bilgiyi neden, nereden, nasıl ve niçin alabileceğini bilmesi, duygularını ve duyularını, öğrenmede kullanmasıdır. Bu bilgilerle; öğrendiği bilgilerin yükü altında ezilmeyen, öğrendiklerini kontrol edebilen, denetleyebilen, sorunlarla başa çıkabilen, onları yorumlayıp, analiz edebilen, yeni bilgiler talep eden, öğrenmiş olduklarının eksiklerini görebilen, eksik veya zayıf yönlerini, gediklerini nasıl ve ne şekilde tamamlayacağını bilebilen, kendi kararlarını kendi verebilen, çalışma ve öğrenme tekniklerini bilen ve aktif olarak kullanan insanlar yetiştirmek öğrenmeyi öğrenmenin temel amacıdır. Öğrenmeyi öğrenmek, öğrenilen bilgilerin altında ezilmeden, bilgiyi araç olarak aktif kullanmayı gerektirir.

Öğrenen bir kimse için başarının en önemli koşulu kendine güvenmektir. Bu güven de hayatta size gerekecek şeyleri öğrenmeniz için öncelikle kendi zihninize güvenmekle kazanılabilir. Daha açık bir anlatımla okul, zaten sahip oluğunuz zekâya nasıl erişebileceğinizi, onu nasıl derinleştirip geliştirebileceğinizi öğretmelidir size. Okuldan ayrıldığınızda, zihninizi kullanma konusunda kendinize olan güveniniz artmış olmalıdır, azalmış değil.

 

Öğrenme şekli konusunda, şöyle ya da böyle diyerek net bir yargıda bulunmak mümkün değildir. Öğrenme şekli kişiden kişiye değişmektedir. Yani öğrenme şekli, parmak izi kadar, kişiye özgü bir olgudur. Herkesin öğrenme türü, şekli, hızı ve kapasitesi farklıdır. Eğer uygun öğrenme imkanları sağlanırsa kişinin öğrenemeyeceği hiçbir şey olmadığını görebiliriz.

 

 

Okul çağındaki bir grup çocuktan bana neler yapabildiklerini saymalarını istediğimde, ister istemez kekelemeye başlıyor. Şöyle cevaplar veriyorlar: "Ben… şey… gazete okumayı severim, eeee…, sporla ilgilenirim ve hepsi bu kadar, evet sporla ilgileni-rim."

Aynı çocuklardan kusurlarını saymalarını istediğimde seri bir şekilde saymaya başlıyorlar: "Ben çok çekingenim, kalabalığın önünde konuşmakta zorlanırım. Matematiğim hiçbir zaman iyi olmadı, ilerletmeye çalışıyorum., ama…"

 

Bardağın boş olan kısmını görmek, toplumumuzda sık rastlanan, doğal olduğunu düşündüğümüz bir tavırdır, fakat insan beyninin pek de sağlıklı olmayan bir biçimde çalışmasıdır bu aslında.

 

Bizler farkında olarak veya olmayarak, kendimizi sınırlayarak veya sınırlandırarak çaresizlikleri öğreniyoruz. Buna, psikolojide öğrenilmiş çaresizlik deniyor. Yani bizler farkında olarak ve olmayarak çaresizliği öğreniyoruz. Halbuki insan için aşılamayacak sorun yoktur. Şu gerçek unutulmamalıdır: "Eğer biz kendimizi sınırlamazsak hiçbir şey bizi sınırlayamaz."

Toplumsal yaşamın karmaşası ve bilgideki sistemsizlik yüzünden öğrenciler sürekli eksiklik psikolojisine itiliyorlar. Farkında olmadan ya da olarak, sürekli engellenmeyle ve sınırlandırılmalarla karşı karşıya kalan kişiler tamamen eksiklik, gelişmemişlik duygusuyla eğitiliyor. Özgüven ve özsaygısı kaybolmuş bir nesil oluşturuluyor. Burada şu gerçek kendini gösteriyor: Yanlış yaklaşım-larla insan kapasitesi sınırlandırılabiliyormuş.

Bizim istediğimiz: İnsanımıza, öğrenilmiş çaresizliği öğretmek değil, her sorunun bir çaresi olduğunu göstermektir. İnsanımızın düşünce ufuklarını açarak, çarenin düşünce ufku kadar geniş olduğunu öğretmektir.

 

Öğrenmenin ilk şartı;öğrenmeyi istemektir. Bir yere gitmek istiyorsan, o yere ulaşmak için gerekli harita veya kılavuz bulabilirsin; ama gitmek istemiyorsan ne harita işine yarar, ne kılavuz... Öğrenmek istiyorsan bu ihtiyacını karşılamak için kitap ve öğretmen bulabilirsin; ama istemiyorsan ne yığın yığın kitapların ne de onca öğretmenin sana faydası olur. İngilizler bunu: "Atı suyun kenarına götürebilirsiniz; ancak ona su içiremezsiniz" atasözü ile anlatıyorlar.

 

Öğrenmek, kuru bilgiye sahip olmak, sadece bir şeyleri bilmek değildir. Öğrenmek, bilgiyi almak ve işlemektir. Bilgiyi işlemek de; onu doğru şekilde ve doğru yerden arayıp bulmak, onun ne olduğunu düşünerek, ne işe yaradığını anlamak, nerede kullanılacağını kavramak, hangi bilgilerle birleşeceğini görebilmektir.

 

Eğitim sürecinde aranan insan tipi; öğrenmeyi öğrenen, yani bilgiyi arayıp bulan ve yaşamında kullanan, toplumda meydana gelen değişimlere ayak uyduran ve aynı zamanda bu değişimlerin kaynağı olan kişidir. Öğrenmeyi öğrenmek; mevcut bilgileri kullanarak yeni durumlar için gerekli bilgiyi kendi kendine üretmektir.

 

"Öğrenmeyi öğrenmek", hem bireyi hem de toplumu başarıya götüren merdivenin ilk ve en önemli basamağıdır. Hayatımızın bütün seçimlerini doğru ya da yanlış yapmamız, adımlarımızı atma şeklimiz ve algılarımız öğrenmeyi öğrenme biçimimizle doğru orantılıdır. Yaşamımızın anlam kazanıp kazanmaması da buna bağlıdır. Hayatı verimli yaşamak ile yaşıyormuş gibi yaşamak arasındaki asıl fark budur.